image

Kültür Sanat

Diyarbakır’da El Sanatları

Diyarbakır, Anadolu’dan Mezopotamya’ya giden yolların kesiştiği bir noktada bulunur. İpek Yolu güzergahında da yer alan kent, stratejik önemini her dönem korumuş, tarih boyunca önemli bir üretim ve ticaret merkezi olma özelliğini sürdürmüştür. Şehirde; çok sayıda bedesten, çarşı ve değişik ticaret alanları bulunur. Geçmişte ipekçilik, çinicilik, camcılık, pamukçuluk ve dokumacılık gibi zanaatlerin oldukça gelişkin olduğu bilinmektedir. Darphane, kirişhane, macunhane, boyahane ve tabakhane gibi birçok üretim tesisinin var oluşu, kent ekonomisinin çağlar boyu gelişkinliğinin göstergesidir.

1619 yılında kente gelen Polonyalı seyyah Simeon, buradaki çarşılardan şöyle söz etmiştir: “Bursa’daki gelincik ve Edirne’deki Ali Paşa hanları gibi kemerli çarşılarında, emsali yalnız İstanbul’da bulunan çok usta kuyumcular, zernişancılar, bıçakçılar, pabuççular, çizmeciler ve diğer zenaat erbabı çalışırlar.” Diyarbakır’ı 1655–1656 yıllarında ziyaret eden Osmanlı seyyah Evliya Çelebi, seyahatnamede kenti “zanaatkârı bol bir kent olarak tanımlamış ve çarşı sayısının 676 adet olduğunu belirtmiştir”.

19. yüzyılda Diyarbekir vilayeti üzerine detaylı bir inceleme sunan Vital Cuinet, verdiği ticaret ve üretim hacmi içinde en önemli bölümü ipek ve pamuklu dokumalar, tarım ürünleri, küçükbaş hayvancılık ürünleri ile hayvancılığa bağlı deri endüstrisi tutuğunu belirtir. Bu üretimlerin yalnızca diğer Osmanlı vilayetlerine değil, yabancı ülkelere de satıldığı, özellikle ipek ve deri hammaddelerinin aranır olduğu belirtilir.

Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde siyasi karışıklıkların yol açtığı zararlar ve demografik değişimler Diyarbakır’da öne çıkan üretimlerin gerilemesine neden olmuştur. Yıllar içinde bir çok zanaat ve üretim kaybolmuştur. Bununla birlikte Diyarbakır’da halen geleneksel üretim yapan atölyeler mevcuttur.

Demircilik

Demir işleri, Diyarbakır kent mimarisinde tarihsel bir yol üstlenir. Surlarla çevrili olan Diyarbakır’da kentin ana kapılarında, ev ve mekân kapılarında, parmaklık, korkuluk, kapı tokmakları, tutacaklar, menteşe, kapı kilitleri, bağlayıcı demir parçalar, toplar, çiviler, menteşe yuvaları ve millerinde demir kullanılır. Evliya Çelebi seyahatnamesinde, “Diyarbakır’da kılıç, balta, hançer ve mızrak üretiminin önemli el işçiliği kolları olduğundan bahseder. O dönemlerde bakırcıların, demircilerin işlerini yaparken son derece etkileyici oldukları, hatta işleme esnasında değişik makamlarda melodiler çıkararak çalıştıklarını anlatır”. Günümüzde Demirciler Çarşısı’nda artık demir endüstriyel örslerde dövülmekte bu durum eski çarşının yapılarına zarar vermektedir. Demirciler Çarşısı içinde çiftçi aletleri, demir parmaklık, kepenk başta olmak üzere pek çok demir ürünü bulmak ve üretim aşamalarını izlemek halen mümkündür.

Kalaycılık

Kalayın bulunması ile bakır mutfaklarda geniş ölçüde kullanılmaya başlanmıştır. Bakırdan yapılmış kazan, teşt, sini, kuşhana, lengeri, tas, saplı, sahan, kırpıklı sahan, tava, cezve, sıtıl (bakraç) üsküreler, ibrikler, şerbet tasları, badiyeler, kildanlar, kapaklı sahanlar ve nikra, gibi ev ve mutfak gereçleri kalaylanmaktadır.

Diyarbakır’da kalaycılık mesleğini genelde Ermeni ustalar ile Ergani ilçesindeki “Qereçî veya Aşık/Mıtrıp” denilen göçebeler yapardı. Bakırın mutfak eşyası olarak kullanılmasıyla gelişen kalaycılık, bakırın mutfaklardan çekilmesiyle meslek olarak geçerliliğini yitirmiştir.

Tenekecilik

Tenekecilik de Diyarbakır’da gelişkin bir iş koluydu. Sac makası, tokmak, çekiç, örs, mengene, mangal, körük, lehim (kalay ve kurşun karışımı), nişadır (amonyak tuzu), havya (çekiç biçiminde ucu bakır alet), tuz ruhu (hidroklorik asit) tenekecilerin kullandığı araç ve malzemelerin bazılarıdır. Diyarbakır çarşısında, ev ihtiyacı olan fıçı, soba, su kazanları, tulumba tatlısı kalıp çanağı, çıralık, kandil ve benzeri malzemeler günümüzde de üretilmektedir.

Çömlekçilik

Çömlekçilik, Anadolu’nun en eski zanaatlerindendir. Anadolu ve Mezopotamya’da yapılan arkeolojik kazılarda en çok çanak-çömlek buluntularına rastlanılır. Yörede “peygamber mesleği” olarak bilinir ve itibar görür. Rivayete göre; Nuh Peygamber’in gemisi Cudi Dağı’na oturduktan sonra Cebrail O’na toprağı göstererek çömlek yapımını tarif eder. Gelinin yeni evine girerken testi kırıp sıkıntılarını kapıda bırakması, evlenmesi geciken kızların çömlekçi çarkına çıkıp dönerse kısmetinin açılacağı gibi inanışlar, uzun bir geleneğin parçalarıdır.

Diyarbakır’da çömlek yapımınında kullanılan toprak, Kâbi Köyü civarında ve Dicle Nehri kıyısında sağlanmaktadır. Dicle Nehri’nin sağladığı killi toprak ve toprağın pişirilmesi için gerekli ocaklarda kullanılan bazaltın yörede bolca bulunması, çömlekçiliği ya da yerel deyişle “desticiliği” geliştirmiştir. Diyarbakır ve civarında çömlek yapımında kullanılan killi toprak bardakhane ya da karhane adı verilen ışık girmez mekanlarda hazırlanırdı. Buradan gerektiği kadar alınarak çarkta şekillendirilmeden önce zehk adı verilen elle yoğrulma işlemi gerçekleştirilir. Diyarbakır’da çömleklerin üzerine tırnaklama ya da çizine olarak adlandırılan süslemeler yapılır, yörede yaygın yeşil bir sırla kaplanır. Bu süslemeler için genelde kavak ağacı yaprağı, balık, çiçek ve ot gibi motifler kullanılır. İşlev ve formlarına göre farklı isimler taşıyan, yörede yaygın kullanımıdaki toprak gereç türlerinden bazıları şöyledir:

Bardak, tas, maşrapa gibi ürünler, pişmiş topraktan yapılmış tek kulplu su kaplarıdır.

Cirdon (Mezerh testisi): Küçük yaşta ölen çocukların hayrına içine su doldurulup, üstüne elma konularak başka çocuklara verilir.

Küp: Su, pekmez, yağ gibi sıvı ya da bakliyat türü katı besinleri zerzeminlerde saklamaya yarayan geniş kaplardır.

Destiler: İki kulplu kaplardır. Hususi, habene, torli sarhoş testisi gibi isimleri vardır. Diyarbakır testilerinin en önemli özelliği ağzının bitime doğru genişleyerek açılmasıdır.

Puhrerik: Su künkleri

Dolma taşı: sırlı ve delikli olarak üretilerek dolma pişirmede kapak altına ağırlık olarak yerleştirilen disk.

Güveçlik: Geniş ağızlı çukur kaplar.

Diyarbakır’da özel çömlekler de meşhurdur bunlardan en bilinen iki tanesi şöyledir;

Kırklık Çömleği: Geleneksel inanışa göre, ölen kişinin kırkı doluncaya kadar ailesi her gün bir çömlek alır, yemekle dolu çömleği ölünün hayrına bir fakire verir.  Kırk günde kırk çömlek satın alınır, kırk fakir kişi çömlek sahibi olur.

Mezar Testisi: Bölgedeki geleneksel inanışa göre, çocuğu ölen aile, ölen çocuğun ilk bayramı için bir mezar desti alır, suyla doldurur, destinin ağzına bir elma koyup bayram sabahında sokağa çıkar, gördüğü ilk çocuğa destiyi hediye ederlermiş. İnanışa göre, mahşer gününde kendi çocukları onları su dolu desti elmayla karşılıyacak.

Bu gelenek yakın zamana kadar kentte uygulanmış, kentin testicileri kalmayınca bu gelenekte kaybolmaya yüz tutmuş.***

İpekçilik

Diyarbakır, Osmanlı Devletinde önemli ipek dokuma merkezlerinden biri olarak bilinmektedir. Yörede Lice, Kulp ve Hazro ipek böceği yetiştiriciliği ile öne çıkar. Ünlü gezgin J.S Buckingham 1827 tarihli seyahatnamesinde Diyarbakır hakkında şöyle yazmıştır; “Şehrin imalatları esas olarak ipekli ve pamuklu mallar, Şam’da yapılanlara benzer, müslin kumaştan yapılmış şallar ve mendillerdir…1500 kadar dokuma işiyle dolu olan dokuma tezgahı var; yaklaşık 500 tanesi pamuk basıyor ve Hasan Paşa Hanı’nda iş görüyor…”*

Diyarbakır’da ipek dokumalar en çok geleneksel baş bağlama örtüsü olarak kullanılan “puşi” üretiminde kullanıldığından eş anlamlı addedilir. Genel olarak ipek kumaşlara puşi, üreticilerine de puşici denir. Puşicilik, 16. yüzyıldan beri Süryaniler ve Ermeniler tarafından icra edilen bir meslek olarak 20. yüzyılın sonlarına kadar hatta günümüzde de varlığını sürdürmüştür. 1960’lı yılların ticaret odası kayıtlarında halen ipekçilik ve puşicilik yapan 23 Süryani esnaf kaydı bulunmaktaydı. Bu esnafın kurduğu bir de “Doğu İpek Dokuma Kolektif Şirketi” vardı.

Puşi dokumacılığının genellikle evlerde yapıldığı belirtilmektedir. Özellikle Süryanilerin yoğun olarak oturduğu Meryem Ana Kilisesinin etrafı, Lale Bey Camii ve Behram Paşa Camii civarına kadar hemen her evde Puşi dokumacılığı yapıldığı kaynaklarda belirtilmiştir.

Diyarbakır’da geleneksel olarak üretilen ipek kumaşlar; sade ipek, mantin kumaş, floş ve afare olarak kalitelerine göre ayrılır. Geleneksel olarak kullanılan renkler siyah, beyaz, kırmızı, yeşil ve turabidir (toprak rengi). Dorsor (etrafı kırmızılı), heftreg (yedi renkli), telgraf (kırmızı siyah beyaz çizgili) ise geleneksel giyimin tamamlayıcısı olarak kullanılan puşilerin, farklı renk düzenlerinin isimlerinden bazılarıdır.

Basmacılık

Ahşap oyma kalıplara boya yedirilerek pamuklu bez üstüne desen uygulamasıyla gerçekleşen tekstil üretim yöntemi, bölgede Süryaniler tarafından uygulanan bir tekniktir. Basmacılık uzun yıllar boyunca atölye niteliğindeki aile işletmeciliği biçiminde sürdürülmüştür. Göçler ve sanayileşme ile bu zanaat da büyük ölçüde kaybolmuştur.

Yazmalar, sofra örtüleri, çeşitli yöresel kıyafetlerde uygulanan basma tekniği pamuklu kumaş üzerine uygulanır. Genellikle siyah ve beyaz olarak üretilir, renk eklenmesi için bez üstüne fırça ile müdahale edilir. Basma kalıpları floral desenlerden, tarihi figürlere ve soyut şekillere kadar farklılık gösterir. Kalıplarda çoğunlukla ıhlamur ağacı, bazen de armut ağacı, gürgen ve sarıçam kullanılır. Kalıplar tek renk basmak içindir; “elvan baskı” denen yöntemde ise çok renklilik her renk için ayrı bir kalıpla sağlanır.

Dericilik

Tarih boyunca Diyarbakır ve çevresinde önemli bir iş kolu olan hayvancılıkla ilişki olarak dericilik son derece gelişkin bir üretim alanıdır. Polonyalı Simon’un seyahatnamesinde dericilikle ilgili şu ifadeler geçer; “18. yüzyılın ilk yarısında Diyarbakır’a gelen Taveriner, Diyarbakır’ın deri sanayisini överken der ki – Diyarbakır marokenleri, gerek renk gerek benekleri bakımından Şark’ın ayni cins bütün mamulatının üstündedir. Burada o kadar çok Maroken imal edilir ki şehir halkının dörtte biri bu işle uğraşır.”

Koyun, keçi, oğlak, kuzu, sığır, deve ve av hayvanlarının derileri debbağlanarak gündelik eşyanın yapımında kullanılan deri elde edilip bu derilerden; torba, tulum at koşumları, çadır, çizme, ayakkabı, pabuç, kese, kalkan ok ve yay torbaları, kınlar, hayvan koşumları, perde ve sofra altı, müzik araçlarında kullanılan değişik türlerde eşyalar üretilmiştir.

Diyarbakır’da dericilik işi yapan ustalar son dönemlere kadar mevcuttu. Bunlara Dabax (debbağ) denilirdi. Suriçindeki Anzele suyunun üzerinde kentin debbağhanesi (tabakhanesi) yer almakta ve yakın zamana kadar kullanılmaktaydı. Günümüzde eski tabakhanenin, curnları ve havuzlarının izleri halen izlenebilir. Şimdi ise bu işle uğraşan kişi sayısı oldukça azalmıştır. Diyarbakır’da bir iki usta gösterilerde kullanılmak üzere deri ayakkabılar ya da benzeri aksesuarları yaparak bu işi sürdürmektedir.

Bakırcılık

Diyarbakır’da bilinen ilk bakır aletler Çayönü’nde bulunmuştur. Yüzeyde bulunduğu düşünülen küçük bakır levhanın dövülerek alet yapıldığı tahmin edilmektedir. Buluntular arasında bakır delgi, iğne ve bükük tel parçalarına rastlanmıştır. Bakırcılık bölgede binlerce yıldır kesintisiz devam eden bir zanaattır. Diyarbakır’da günlük kullanım eşyaları arasında özellikle mutfak gereçlerinin kalaylanmış bakırdan yapılması geçmişte çokça kullanıldığı gibi günümüzde de devam etmektedir.  Değişen teknolojiye direnmeye çalışan bu zanaat kolunun ustaları kentte azalmış olmakla birlikte özellikle turistik eşya olarak çarşıdaki yerini almayı sürdürmektedir.

Kuyumculuk

Diyarbakır’da kuyumculuğun tarihi, kıymetli madenlerin bölgede bulunup işlenmesiyle süreciyle birlikte başlar. Mesleğin gelişmesi ve zanaatkarların yetişmesi ile Diyarbakır’da kuyumculuğu ve zeringerliği bölgede tanınır hale gelir.

Tarihi kaynaklarda özellikle Diyarbakır Arkeoloji Müzesi özelinde incelendiğinde, Diyarbakır’a özgü telkâri tekniği, zincirden sarkan gerdanlıklar, şakağa sarkan özel tasarımlar, güverselerle (geverse) süslü motiflerden oluşan mücevherlerin yapıldığı görülmüştür. Diyarbakır’da bir çok kuyumcu ustasının dönemler boyu yetiştiği görülmektedir. Hasan Paşa Hanı’nın yanında bulunan kuyumcular çarşısının 16. yüzyılda Diyarbakır valisi Hasan Paşa tarafından, kentte kuyumculuğun gelişme potansiyelini arttırmak için inşa edildiği rivayet olur.

Geçmişten bugüne Diyarbakırlı ustalar, altından gerdanlık ve hasır bilezikler (Diyarbakır’ın en ünlü el sanatı ürünlerinden biri), kişnişli, incili, çeyrekli ve hasır bilezik, hablı ve kişnişli kolye, döküm yüzük, telkari, oymacılık ve altın harf, papatya, yıldız, Diyarbakır’a has olan tekeli, direkli, piyonk, şirik, havlu, ajorü, doktor dişi kolyeleri, künye ve yüzük, kakma bilezik ve bel kemeri, halhal, gümüşten  işlemeli nalın, peştah, buhurdan, gülabdan gümüş çay kaşığı ve gümüş çatal işleyerek kuyumculuk mesleğini geliştirmiştir.

Kentte altın hasır bileziği yapan bir çok usta bulunmaktadır. Hasırlı Altın Bilezik bölgede kadınların en çok tercih ettiği süs malzemesidir. Bu bilezikler özellikle düğünlerde geline hediye olarak takmak bir gelenektir. Aile zor durumda kalınmadıkça bileziği satmaz çocuklarına saklar, anneden kıza veya geline miras bırakılır. 

Hala eski geleneklerini sürdüren aileler işlenmiş ayna, gülabdan, nalin ve ziynet takılarını korumak için “Peştahta” adı verilen gümüş işlemeli sandıklar bulunmaktadır.

Ayakkabıcılık

Diyarbakır’da ayakkabıcılık mesleği çok eski zamanlara dayanmaktadır. Mesleğin gelişmesinin kentte önemli bir iş kolu olan dericilikle de doğrudan ilgisi vardır.  Bölgeye özgü üstü kırmızı veya siyah deriden, tabanı ise köseleden yapılan topuksuz ayakkabılara yemeni denilmektedir. Yemeni el emeği ile yapılan, koku ve mantar yapmayan hafif ayakkabılardır. Yemenilerde kimyasal madde kullanılmaz, derisi için özel uygulamalar yapılır. Yemenicilikte kullanılan bazı malzemeler şöyledir; keski, balmumu, gınnap, iğne, biz, çekiç, kütüktür. Bu meslek, ayakkabıların sanayide yapılması sonucu yok olmuştur. Eskiden yemenici olan zanaatkarlar daha sonra kunduracı ya da ayakkabı tamircisi olmuştur. 

Nakkaşlık

Diyarbakır’da cami, medrese, kilise, konut süslemelerinde kalıcı ve geçici nakkaşlık ve bezeme örneklerini görmek mümkündür. Bu işi yapan ustalar genelde yaptıkları yapının durumuna özelliğini göz önünde bulundurarak motif ve desenleri kullanmışlardır. Diyarbakır mimarisine baktığımızda yoğun olarak izlerini gördüğümüz nakaşlık mesleği yakın dönemde unutulan meslekler arasına girmiştir.

1934 yılında Diyarbakır’da doğan Mehmet Zeki Okan, Melik Ahmet Cami’sinin bezemelerini yapmak üzere İstanbul’dan gelen Nazim Ergin ustanın yanında 1951 yılında çalışmaya başlar, bu caminin bezemelerini bitirdikten sonra ustasıyla birlikte Amasya, Denizli, Balıkesir’in Edremit ilçesindeki camilerde çalışmaya başlar. Daha sonra kendisi, Diyarbakır’daki Sefa Camisinin bezemesini 1953 ustalık döneminde yapar. Diyarbakır’ın birçok camisinin bezemelerini, eski camilerin bezemelerinin restorasyonunu daha sonra da çevre il ve ilçelerde bulunan birçok caminin bezemesi, nakkaşçı Zeki Usta’nın elinden çıkar. O zaman Türkiye’deki nakkaşlar sayılıdır Mehmet Zeki Okan’dan önce Camilerin nakış desenlerini musevi nakkaşlar hazırlayıp yaparlarmış. Ancak Mehmet Zeki usta var olan eski Osmanlı geleneksel motif ve desenlerini uyarlayarak yeni çalışmalar yapmıştır. Usta kendi yaptığı çalışmalarla Türkiye’de ilk cami nakışı desenlerini yapan müslüman usta olma özeliğini taşımaktadır. Usta, son zamanlarına kadar topraktan elde ettiği tozları kemik tutkalıyla karıştırarak boyalarını kendisi elde etmekteydi.