Medeniyetler ve Diyarbakır
Tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar onlarca medeniyete beşiklik etmiş olan Diyarbakır, tarihin her döneminde büyük uygarlıkların merkezi konumunda olmuştur. Kent, ana yolların düğüm noktasında bulunma özelliğinden dolayı, daha ilk çağlarda bir ticaret merkezi olma görevini üstlenmiştir. Diyarbakır’ın hiçbir zaman önemini yitirmeyecek konumu, geçmişte birçok devlet için ilgi odağı olmuştur. Tarihin her döneminde kültürel ve ekonomik hareketlerin merkezi olarak kabul edilen Diyarbakır’ın kuruluş tarihi, kentin Bismil ilçesinde yer alan Körtik Tepe kazısı sonuçlarıyla MÖ. 10.400’lere kadar dayandırılmaktadır. Kentin ilk merkezinin ise şehrin doğusunda “ Fiskaya ” adlı kayalığa kurulan İçkale yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Kentin sınırları çeşitli medeniyetlerin gücü ve önemi oranında değişiklik gösterirken, kentsel yapılar bu medeniyetlerin birer simgesi olarak günümüze kadar ulaşmış ve kentsel doku şimdiki haline gelmiştir.
Diyarbakır bu yüzden pek çok medeniyetin sahip olmak istediği bir merkez olmuş, tarihte birçok mücadeleye ev sahipliği yapmış ve uzun yıllar bölgenin ticaret, sanayi ve askeri merkezlerinden biri olmuştur. Diyarbakır’ın ismi üzerine değişik varsayımlar öne sürülmekte ise de yaygın görüş şudur:
Diyarbakır şehrinin adı ilk defa Asur Dönemi’ne ait bir kılıç kabzasında ‘Amid’ olarak görülmektedir ve aynı adın bütün Asur belgelerinde de kullanıldığı bilinmektedir. Sırasıyla “Amidi, Amida, Âmid, Kara- Amid, Amed, Diyarbekr, Diyarbekir, Diyarbakır” adlarını alan bu kent, tarihin her döneminde önemini korumuş, Anadolu ile İran, Irak ve Suriye arasında bir köprü görevini üstlenerek birçok medeniyete beşiklik etmiştir.
Hurriler Dönemi
Şehrin merkezinde Dicle nehri seviyesinden yüz metre kadar yükseklikte bulunan İçkale, kentin ilk yerleşim yeri olarak çekirdeğini oluşturmaktadır. MÖ. 3000 ile MÖ. 1800 yılları arasında bu bölgede yaşayan Hurriler, yönetici kesimi kale ile çevrili alanda barındırırken, halkı da kalenin dışında barındırmıştır.
Bu yönetici kesimin kaldığı İçkale’ye halk arasında “Viran Kale” denilmektedir. Çeşitli tarihi kaynaklarda ilk yerleşim yeri olarak bu höyük kabul edilmektedir. Höyükte yapılan kazılarda M.Ö 6.000’lere ait seramik parçaları bulunmuştur.
Düzenli bir yerleşim modeli sergileyen Hurrilerin, bu dönemde yerleşim bölgelerini küçük de olsa ikinci bir kale ile çevirdikleri ve alanı genişlettikleri tahmin edilmektedir.
Mitanniler, Aramiler ve Asurlular Dönemi M.Ö.1800 ile M.Ö.1255 yılları arasında, kente Mitanniler egemen olmuştur. Bu dönem içerisinde kalenin sınırları değişmemiştir. Fakat kale duvarlarının sağlamlaştırıldığı bilinmektedir. Diyarbakır’ı ilk defa merkez yaparak bir krallık haline getiren kavmin ise Aramiler olduğu bilinmektedir. Aramiler zamanında Hurrilerden kalma surlar yeniden onarılırken, kent ise bu dönemde büyütülmüştür. Kentin yüklendiği işlevlerin zamanla genişletilecek olan İçkale’de cereyan ettiği tahmin edilmektedir. İçkale, Diyarbakır kentinin tarihsel bir çekirdeği olarak başlangıç noktası olma özelliğine sahiptir. M.Ö. 825-775 yıllarında hüküm süren Asurlular, kente ticaret yolları üzerindeki konumu ve işlevlerinden dolayı önem vermiş, şehirde gerekli imar ve inşaa faaliyetleri yapmıştır.
Helen ve Roma Dönemi
Helen Dönemi’nde Hurriler’den kalma kalenin surları sağlamlaştırılmıştır. Kentin ana yollarının bu dönemde şekillendiği kabul edilmektedir. İçkale içerisinde; yönetici sınıfın konutları, kalenin dışındaki alanda ise; halkın kullandığı pazar yerleri ve çarşı alanlarının ilk temelleri atılmıştır. M.Ö. 69 yılından itibaren kentte egemenlik kuran Romalılar mevcut kenti korumuş, büyük avlulu tapınaklar yapmıştır.
Helen döneminden kalan su kanalları sisteminin bakımı yapılarak daha da sağlamlaştırılmıştır. Hıristiyanlığın Diyarbakır ve çevresine yayılışının da Roma dönemine rastladığı bilinmektedir. M.S. 313 yılında Milano Fermanıyla Roma İmparatorluğu’nun resmi dini haline gelen Hıristiyanlık, devletten de destek görerek, imparatorluk sınırları içinde rahatça yayılabilmiş; manastır, kilise ruhban okulları, kütüphane gibi yapılar kentsel yerleşmede kurulmaya başlamıştır.
Romalılar IV. yüzyıl ortalarından itibaren kenti, Roma Mezopotamya’sının başkenti haline getirmiş, II. Constantius 349 yılında İçkale’yi içine alacak doğudaki yarım daire şeklinde olan dış surları da yaptırmıştır. 367 – 375 yıllarında şehrin surları, halkı içine alacak şekilde genişletilmiş, şimdiki Dağkapı, Urfakapı, Mardinkapı arasındaki surlar yapılmıştır.
Kaynaklara göre; kapılar her gece gün batımında kilitlenir ve anahtarlar saraya götürülürdü. Bu kural o kadar sıkıydı ki, bu saatten sonra hiçbir gezgin, konsolosları aracılığıyla şehrin yöneticisinden şehre giriş izni almadan buraya kabul edilmezdi. Kent içinde birbiri ile kesişen ana yollar bir kastrum planı niteliğindedir. Ticari faaliyetin yoğun olması nedeniyle merkezde bir de çarşı mahallesi yer almıştır. IV. yy.da kentin dış surlarının yapılışı, kentin aldığı büyük göç, Roma’nın Diyarbakır’ı bir askeri merkez olarak kullanmaya başlayışı, kentin fiziksel gelişiminde ve şekillenmesinde etkili bir dönem olmuştur
Bizans Dönemi (Doğu Roma)
Kentte Bizans hâkimiyetiyle beraber şehirleşme ve bayındırlık faaliyetlerinde artış görülmüştür. Su ve kanalizasyon şebekelerinin yapımı ve yeni iskân alanlarının oluşturulmasına yönelik çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bu dönemde kent, iskân çalışmalarının yanısıra Hristiyanlığın hakim olduğu dinsel bir merkez kent konumuna gelmiştir.
Bizans Dönemi ile birlikte konut yapımı, kiliseler,manastırlar, dükkânlar daha fazla yapılmaya başlanırken, kenti çevreleyen surlar da VI. yy.da Justinianus tarafından güçlendirilmiştir. Suriçinde yer alan Hellenistik ve Roma şehircilik anlayışıyla şekillenmiş, birbirine dik anıtsal yollar, Bizans Döneminde değişime uğramış ve büyük yapıların oluşturduğu kentsel doku, bu anıtsal özelliğini yitirme sürecine girmiştir. İçkale bu dönemde de yönetimsel ve askeri bir işlevi taşımaya devam etmiştir.
Abbasiler ve Mervaniler Dönemi
Kentin Hz. Ömer Dönemi’nde 639’da islam ordularınca fethinden sonra ibadethane arayışı başlamış ve en büyük mabet olan Mar Toma Kilisesi’nin bulunduğu alan günümüzde kullanılan Ulu Camiye çevrilmiştir. 869 yılında surlar Abbasi Devleti tarafından neredeyse yeniden yaptırılmıştır. Mervani Dönemine gelindiğinde ise şehir ilim ve edebiyat alanında gelişip İslam kentleri arasında üst sıralara yükselerek önemli bir merkez niteliği kazanmıştır.
Kentte bayındırlık ve kalkınma hareketleri görülürken, halk da bir düzen içinde yaşamıştır. Bu
dönemde vakıfların kamu hizmetlerinde kullanılma süreci başlamış, su yollarının yapımı ve çarşı yapımına ağırlık verilmiştir. Mervaniler Döneminde ‘‘Leblebikıran Burcu’’ surlara eklenmiş ve yapımı en eski burç olarak bilinen ‘‘Keçi Burcu’’ da bu dönemde kapsamlı onarım görmüştür. Mervani Hükümdarı Ebû Nasır Muhammed bin Cehir tarafından Dağ Kapı Burcunun üst tarafına ‘‘Mervani Mescidi’’ eklenmiştir. Dillere destan ünüyle ‘‘On Gözlü Köprü’’ olarak bilinen Dicle Köprüsü de bu dönemde yapılmıştır.
Büyük Selçuklular Dönemi
XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren şehirde hüküm süren Büyük Selçuklular döneminde şehirde görülen doğal afetler sonucu yapılarda tahribatlar görülmüş ve kapsamlı onarım çalışmalarına gidilmiştir.
Şehirde yaptıkları onarımların en önemlisi 1091 de Ulu Camii’nin kapsamlı onarımıdır. Sultan Melikşah’ın camiinin ana bölümünde tek şerit halindeki kitabesi, günümüze kadar ulaşmıştır. Surlara ilave olarak Fındık Burcu, Nur Burcu ve Selçuklu Burcu eklenmiştir. Sultan Melikşah döneminde yapılmış olan bu burçlar üzerlerindeki kitabeler ve hayvan figürleriyle dikkat çekmektedir. İnaloğulları ve Nisanoğulları Dönemi Büyük Selçuklu egemenliğinin şehirde zayıflaması sonucu ortaya çıkan İnaloğulları ve Nisanoğulları döneminde surların onarımı ve burçların kuvvetlendirilmesi yapılmıştır. Surların yanı sıra cami yapımı da bu dönemde görülmektedir. Hz. Süleyman Cami ve Hz. Ömer Camii’nin de bu dönemde yapıldığı bilinmektedir. İnanoğulları döneminin izlerini camiilerin plan ve mimari özelliklerinde görmek mümkündür. Ulu Camii külliyesinin bir parçası olan Şafiiler bölümü de bu dönemde inşa edilerek eklenmiştir. Ulu Camii’de meydana gelen yangın sonrası Ulu Cami külliyesinde yer alan Batı Maksuresi ve çıkış kapısının yer aldığı Doğu Maksuresi bu dönemde yapılan eserlerdendir.
Artuklular Dönemi
Bu dönemde kentte bayındırlık ve kalkınma hareketleri görülmektedir. 12.yüzyılda şehirde hüküm süren Artuklular döneminde Diyarbakır’ın tüccarlarıyla ünlü bir ticaret merkezi olduğu bilinmektedir.
Bunun yanı sıra çevrede bol miktarda bulunan bakırın da ustaca işlenerek ticareti yapılan mallar içinde önemli bir yerinin olduğu bilinmektedir. Bu dönemde el sanatları ve ticaretin yanı sıra iskân faaliyetleri de görülmektedir. Surların onarımına büyük önem verilmiştir. Dış kaleye yeni burçlar eklenmiş ve birçok köprü yapımına ağırlık verilmiştir.“Evli Beden” ve “Yedikardeş” burçları surlara eklenmiştir.
İç kale esaslı bir onarımdan geçirilerek orada bir saray ve kervansaray yaptırılmıştır. İçkaledeki Artuklu Sarayı’nın 1210 – 1220 yılları arasında yapıldığı yapılan kazılar sonucu öğrenilmektedir. İçkale’de cezaevi konumundaki binanın kapısındaki kitabe de Artuklu Meliki Salih Mahmud’a aittir.
1198-1199 yılında Mesudiye Medresesi ve 1198 yılında Zinciriye Medresesi yapılmıştır. Silvan Ulu Cami, Çermik Ulu Cami, Eğil Taciyan Cami, Mesudiye Medresesi, Hatuniye Medresesi, Urfa Kapısı, Malabadi Köprüsü, Haburman Köprüsü, Devegeçidi Köprüsü ve yıkılmış olan Ambar Çayı Köprüsü de bu dönemde inşa edilmiştir.
Akkoyunlular Dönemi
1401 yılında Akkoyunluların kente hâkim olmasıyla bayındırlık faaliyetleri başlamıştır. Bu dönemde Ergani Kalesi’nin onarımı yapılmıştır. Diyarbakır Kalesi’nin Urfa kapısı civarındaki burçların onarımı kitabelerden bilinmektedir. Bu dönemde büyük oranda cami yapımına önem verilmiştir. Parlı Safa Cami, Hoca Ahmed Cami, Nebi Cami, Şeyh Mutahhar Cami, Lala Bey Cami, Akkoyunlu döneminin eserleridir. Bu döneme ait mescidler ise: Hamza Bey, Balıklı, Taceddin, Hacı Büzürg, İbrahim Bey Mescitleridir. Semanoğlu Köşkü, Şeyh Muhammed Namazgâhı, Şeyh Muhammed ile Lala Bey Türbesi dönemin diğer eserlerindendir.
Osmanlı İmparatorluğu Dönemi Diyarbakır, en uzun süreli idareyi Osmanlı egemenliğinde geçirmiştir. Bizanslıların 600 yılı bulan sürede şehri, Pers – Sasanîler ile şehir üzerindeki mücadelesi şehirde birçok tahribata neden olmuştur.
Saltanat kavgaları, Bizanslıların saldırıları şehrin gelişimini olumsuz etkilemiştir. Osmanlı Dönemin’de valilik yapan paşalar, 400 yılı aşan süre içinde şehrin büyük ölçüde imarını sağlamışlardır. 1524-1526 yılları arasında İç kale’yi saran surlar da Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeniden gözden geçirilmiş, ikinci bir surla çevrilerek Osmanlı kalelerinin genel özelliğine uygun birliklerin barınmalarına ve hareketine imkân sağlayacak biçimde genişletilmiştir. Osmanlı Döneminde yapılmış olan eserlere baktığımızda; Fatih Paşa Camii, Behram Paşa Camii, Nasuh Paşa Camii, İskender Paşa Camii, Ali Paşa Camii, Hasan Paşa Hanı, Deliller Hanı, çok sayıda konak ve yazlık köşkler gibi sayısız yapı Osmanlı Dönemi’nde yapılmıştır.
Tanzimat Dönemi
Bu dönemde nüfusun giderek artması ve buna bağlı olarak artan konut ihtiyacı sonucunda kent merkezi genişlemiştir. Bu dönem aynı zamanda, yönetici sınıfın devlet dairelerine taşındığı dönem olmuş ve kentte vilayet konağı, hükümet konağı gibi binalar yapılmaya başlanmıştır. Özellikle Diyarbakır valisi Kurt İsmail Paşa döneminde Elazığ yolu üzerinde Seyrantepe olarak bilinen yerde bir hastane, bir kışla, bir cami ve Mülkiye Dairesi, Rüştiye Okulu ile Fiskayası üzerinde bir Sanat Okulu yapılmasıyla kentin dışına çıkış hareketleri başlar.1884 yılında dönemin valisi Sırrı Paşa tarafından şimdiki Selahaddini Eyyubî Hastanesi olan ‘‘Gureba Hastanesi’’ açılmıştır. Kentsel öğelerin arttığı bir dönem olmuştur. Diyarbekir Vilayeti Salnamesine göre, dönemin Valisi Arif Paşa zamanında belediye binası inşa edilmiştir. Vali Hacı Hasan zamanında da Buğday Pazarı (Kebir Çarşısı), İçkale’de Hapishane ve Jandarma Kışlası yapılmıştır. Bu dönemlerde Ermeni nüfusun artmasına bağlı olarak, Protestan Kilisesi inşa edilmiş ve daha önce yapılanlar da onarılmıştır. 1916 yılında dönemin valisi İzzet Paşa tarafından sur içinde Dörtyol-Saray kapısı arasındaki caddenin açılmasıyla kente ilk imar faaliyetleri hız kazanmıştır